Monthly Archives: Nisan 2010

NAVIGATOR Çalışması

Normalde açlık kan şekeri düzeyinin 100mg/dL altında olması gerektiğini hatırlıyorsunuz. 75gram şeker ile yükleme testinde (OGTT= oral glukoz tolerans testi), 2. saat kan şekeri 140-199mg/dL arasında olmasına da bozulmuş glukoz toleransı denilmektedir. Bu gruptaki bireyler, geleceğin şeker hastaları olmaları dolayısıyla tedaviden muhtemelen en fazla yarar görecek olanlardır. Yani, bu bireylerde yapılacak tedavi sağlıklı-hastalıklı geçişine engel olacaktır. Bu konumdaki bireylere Amerikan Diyabet Derneği, hemen tahmin edeceğiniz gibi, sadece diyet/egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliği yapmalarını önermektedir. Bu bireylerde, metformin, akarboz veya rosiglitazon da kullanılabilir, ancak hiçbir tedavinin diyet/egzersizden daha üstün olduğu bu zamana kadar gösterilememiştir.

Bugün size bahsedeceğim çalışmanın adı NAVIGATOR (Nateglinide and Valsartan in Impaired Glucose Tolerance Outcomes Research). Bu çalışma, bozulmuş glukoz toleransı olanların tedavisinde yaşam tarzı değişikliklerine ek olarak, nateglinid (kısa ve hızlı etkili bir insülin salgılatıcısı) ve/ya valsartanın (ARB grubu bir tansiyon ilacı) veya plasebo kullanıldığında:
• Yeni diyabet gelişimine
• Kalp damar hastalığı gelişimine nasıl etki ettiği araştırılmıştır.

Ve Sonuçlar

Nateglinid için:
• Yeni diyabet gelişme riski plasebodan farksız
• Kalp damar hastalığı gelişimi plasebodan farksız
• Şaşırtıcı ve beklenmedik şekilde ikinci saat kan şekeri plasebodan daha yüksek tesbit edilmiştir.

Valsartan için:
• Yeni diyabet gelişimi valsartan grubunda %33.1’ken, plasebo grubunda %36.8 olarak bulunmuştur. Yani valsartan grubunda diyabet gelişme riski plaseboya göre daha azdır.
• Kalp damar hastalığı gelişimi ise plasebodan farksız bulunmuştur.

*Published Online March 14, 2010 (DOI: 10.1056/NEJMoa1001122)
** Published Online March 14, 2010 (DOI: 10.1056/NEJMoa1001121)

NAVIGATOR Çalışması için yorumlar kapalı

Filed under Şeker Hastalığı (Diyabet)

Ödül Yoksunluğu Sendromu – Bağımlılığa Giden Yol

Günaydın,

Geçen ay yazmış olduğum bu yazı dizisini, konunun önemi nedeniyle ve aramıza yeni katılanların bu yazıyı okumamış olduğunu düşünerek tekrar yayınlıyorum.

Sigara, şişmanlık, işkoliklik acaba bunların hepsi aynı mekanizma sonucu mu oluşuyor? Sorunun cevabı ise muhtemelen evet. Bahsi geçen bağımlılıklar (ve bahsi geçmeyen alkol, madde, kumar, seks, bağımlılıkları, risk alıcı davranışlar, ADHD, Tourette Sendromu) eskiden bilindiği gibi sadece kötü seçimler-kötü arkadaş grubu-kötü çocukluk çağının sonuçları olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Nasıl mı? O zaman beynimizin içine bakıp, nasıl çalıştığını anlamamız gerekiyor. Önce arkanıza yaslanın ve rahatlayın… Derin nefesler alın…

Beynimizin Zevkleri ve Ödüllleri

Ödül yolunun temel görevi sağkalmamız için gerekli davranışları yaparken iyi hissetmemizi sağlamaktır. Bu faydalı davranışlar yemek yemek, içmek ve seks yapmaktır.

Ödül yolu aynı zamanda beynin diğer önemli bölgeleriyle de bağlantılıdır. Bu bağlantılar ödül yolunun vücudumuzun dışında neler olup bittiği hakkında bilgi toplamasını sağlamaktadır (bilim kurgu filmleri gibi değil mi?…). Bu bağlantılar, aynı zamanda istenilen davranışların yapılmasını da güçlendirmektedir.

Ödül yolu nasıl mı çalışıyor? Bütün gün aç kaldığınızı ve bir arkadaşınızın size harika bir hamburger getirdiğini düşünün. Beş duyunuz etrafınızdaki bilgileri alır ve beyninize önünüzde mis gibi kokan, yumuşacık bir hamburgerin olduğunu iletir.

Beyninizin diğer bölümünde, eğer hamburgeri yerseniz artık aç olmayacağınız ve iyi hissedeceğiniz anısı depolanmıştır. Bu bilgi sonucunda beyniniz, vücudunuza hamburgeri alıp yemesini emreder.

Beş duyu, vücudun lezzetli yemek yediğini ve midenin dolduğunu beyne bildirdiğinde, ödül yolundaki özel nöronlar dopamin adlı kimyasalı salgılar. Dopaminin salgılanması kısa süreli haz şoku verir. Bu haz, hamburgerin ödülüdür.

Ek olarak, ödül yolu, yararlı davranışla sizi iyi hissettirmesi yanında, bu davranışı her ne zaman mümkünse tekrar etmenizi sağlamaktadır. Bunu beynin anı ve davranışını kontrol eden bölgelerine bağlanarak yapmaktadır.

Ödül yolu anıları saklayan beyin bölgesine sinyal gönderdiğinde, beyin yemek yemenin sizi iyi hissettirdiği anısı yaratır. Bu anı da tekrar yeme olasılığınızı arttıracaktır.

Ödül yolu beynin motor merkezine sinyal gönderdiğinde, ödülü almak için gerekli davranışları size yaptıracaktır. Hamburger örneğinde gerekli davranılar ise, masadan hamburgeri almak, ısırmak ve yutmaktır.

Ödül yolunun şok şeklinde haz vermesinin nedeni sağkalım için gerekli davranışların tekrarını sağlamaktır.

Beynimizin ödül bölgesi nasıl yemek yiyince haz şoku veriyorsa, sosyal etkileşimlerimiz ve çevresel durumumuz da benzer etki göstermektedir. Eğer iyi bir işiniz, iş arkadaşlarınızla güzel ilişkileriniz varsa ve size saygı duyuluyorsa iyi hissediyorsunuzdur. Diğer yandan, işinizde sıkılıyor ve iş arkadaşlarınız tarfından saygı görmüyorsanız, ödül yolu uyarılmıyor demektir.

Bireyler sosyal çevrelerinden yeterli miktarda doğal ödül alamıyorlarsa, ilgilenilmeyen ödül yolunu ilaçlar ve diğer şeylerle uyarmaya daha yatkınlardır.

Bağımlılığa Giden Yol

Bağımlılığa giden yolda genetik yatkınlığın yanı sıra, bağımlılığa neden olan olayların (ödül yolunun ilgisiz-uyarısız kalarak doğal olmayan başka şeylerle kendini beslemesi gibi) çocukluk, gençlik çağında başlaması da önemlidir. Bunun nedeni çocukların ve gençlerin risk almaktaki hevesleri ve beynin tam olarak gelişmemesidir. Örneğin, alkol alımı 13 yaşında başlarsa alkolik olma olasılığı %43 iken, 21 yaşından sonra başlarsa %10 civarındadır. Ancak tek bağımlılık alkol veya madde değildir; toplum ve birey sağlığını en fazla tehdit eden iki bağımlılık çok iyi bilinen sigara ve bağımlılık olduğu çoğu zaman farkedilmeyen yeme bağımlılığıdır.

Yeme Bağımlılığı ve Şişmanlık

Yemek yemek doğal bir ödüldür, ancak doğal olan bu ödül, kullanımına bağlı olarak normal dışı bir ödül olarak da kullanılabilir.

Yazının başında hatırlarsanız, ödül yolu, istediği davranış olduğu zaman kısa süreli dopamin salgılayıp şok hazzı ödülü vermekteydi. Bu noktada unutulmaması gereken şey, ödül yolunun verdiği hazzın “şok”, yani ani ve kısa süreli olmasıdır.

Kendinizi iyi hissetmediğinizde, saygı duyulmadığınızı, sevilmediğinizi, değersiz hissettiğiniz ve mutsuz olduğunuz bir zamanda, eğer bu duygularınızı bastırmak ve iyi hissetmek için yemek yerseniz, ödül yolu size şok şeklinde hazzı verecek, bu anı belleğe kaydedecek ve aynı davranışı yinelemeniz için sizi zorlayacaktır. Bu yolu birkaç kez kullandıktan sonra, ödül yolunun verdiği şok hazzı, kısa süreli olduğu ve bu sürenin uzamasını istediğiniz için, ödül dozunu arttırmanız gerekecektir.

Başa dönecek olursak,  kaldığınızda sizi yemek yiyince mutlu olacağınızı hatırlatan ve yemenizi emreden ödül yolu, artık MUTSUZ olduğunuzda, haz şokunun daha uzun süreli olması için AŞIRI yemek yemenizi sağlayacaktır. Bu kısa devre, bilince uğramadan uygulandığı için, kişinin aşırı yemekten sonra buzdolabının kapısında ben ne yaptım pişmanlığıyla son bulması kaçınılmazdır.

Bu kısır döngü, yani mutlu olmak için yemek yemek, aşırı yemekten sonra pişmanlık ve suçluluk hissi ile mutsuz olmak, mutsuz olduğu için yine aşırı yemek, sürekli devam edecek, vücut şişmanlayacak, kişinin bedenine sevgisi azalacak, bu da mutsuzluğu daha da arttıracaktır.

Ödül Yoksunluğu Sendromu – Bağımlılığa Giden Yol için yorumlar kapalı

Filed under Depresyon, Akıl ve Ruh

Zehirlenmeden Korunma Haftası

Birleşik Devletlerde* 14-20 Mart haftasını zehirlenmeden korunma haftası olarak belirlemiştir. Bu hafta, istek dışı zehirlenmelere dikkat çekilmek için planlanmıştır.

Her türlü madde, buna içme suyu da dahildir, fazla alınırsa tehlikeli olabilir.

Bilmeniz Gerekenler
• ABD’de 2006 yılında, 27,531 kişi istek dışı zehirlenme nedeniyle kaybedilmiştir.
• 2008’de, toplam 732,316 kişi acil servise başvurmuştur.
• İstek dışı zehirlenmelerin %96’sı ilaç zehirlenmesidir- ve bunların yarısından fazlası reçetelenmiş ilaçlardır.
• İlaç zehirlenmesi olan çocukların %80’i gözetimsiz çocuğun ilacı bulması ve yutması neticesinde oluşmaktadır.

Ne yapabilirsiniz
• İlaçları belirtildiği şekilde kullanın. Bazı ilaçlar birlikte alınmamaktadır- bazıları da alkolle kullanılmamalıdır.
• İlaç ilaç etkileşimi için doktorunuza danışın.
• İlaçlarınızı orjinal kutularında saklayın.
• Asla ilaçlarınız paylaşmayın.
• Çocuklarınızın ilaçlarını takip edin
• Kullanılmayan veya süresi geçmiş ilaçları uygun şekilde atın.
• İlaçları ve toksik maddeleri (bunlara deterjan, çamaşır suyu da dahil) kapalı ve çocuk kilitli yerlerde saklayın
• İlaçları kullandıktan sonra ortada bırakmayın ve kapalı /kilitli yerlerine geri koyun.

Bu yazı “ http://www.cdc.gov/Features/PoisonPrevention/ “kaynak kullanılarak yazılmıştır.

Zehirlenmeden Korunma Haftası için yorumlar kapalı

Filed under Genel

Vitamin B6 ve Kalınbarsak Kanseri Riski

B6 vitamini yaklaşık 100 kadar enzimatik reaksiyona katıan bir ko-enzimdir. Vitamin B6 ‘nın katıldığı metabolik işlemler:

• amino asid, glukoz ve lipid metabolizması
• nörotransmitter sentezi
• histamine sentezi
• hemoglobin sentezi ve fonksiyonu
• gen ekspresyonudur

Son zamanlarda artan sayıda kanıt B6 vitaminin kalın barsak kanseri riskini azalttığı yönündedir.
Bugün bahsedeceğim çalışma, B6 vitamini alımı veya kanda aktif B6 vitamini düzeyini araştırmış prospektif (ileriye dönük) çalışmaların bir meta-analizidir.

Sonuç olarak, Vitamin B6 alımı ve kanda aktif vitamin B6 düzeyi ile kalın barsak kanseri arasında ters ilişki vardır. Yani B6 vitamini alımı veya kandaki oranı artarsa kalın barsak riski azalmaktadır.

Susanna C. Larsson,Nicola Orsini, Alicja Wolk. “Vitamin B6 and Risk of Colorectal Cancer: A Meta-analysis of Prospective Studies” JAMA. 2010;303(11):1077-1083.

Vitamin B6 ve Kalınbarsak Kanseri Riski için yorumlar kapalı

Filed under Kanser, Şeker Hastalığı (Diyabet)

Birleşik Devletler Mahkemesinin Sonucu: Thiomersal Otizm Yapmıyor *Paylaş

Çocukluk çağında kullanılan aşıların içerisinde koruyucu olarak bulunan cıva bazlı thiomersal isimli madde ile otizm arasında bir ilişki olduğu savı uzun zamandır gündemdeydi. Birleşik Krallıktan gastroenterolog Dr. Andrew Wakefield’in 12 yıl önce The Lancet** dergisinde yayınlanan çalışmasında, daha önce sağlıklı olduğu bilinen 12 çocuğun MMR aşısıyla ilişkili olarak otizm geliştiğini iddia etmiş ve oldukça büyük bir sansasyon yaratmıştı. 2004 ***yılında bu yazının yazarlarından 10 tanesi yazının yorum kısmından çekilmiş ve en son olarak da yazının kendisi yayından çekilerek, Dr. Wakefield, Genel Tıbbi Konsey tarafından dürüst olmaması ve sorumsuz davranışı yüzünden suçlu bulunmuştu****.

Otizm veya benzer bozukluğu olan çocuklardan 5300’den fazlasının ailesi aşılara karşı dava açmıştı.

Geçtiğimiz hafta birbirinden farklı üç özel yargıç tarafından sonuçlandırılan davalarda thiomersal ile otizm arasında bilimsel bir bağlantının olmadığı bildirilmiştir.

* BMJ 2010;340:c1518
** The Lancet, Volume 351, Issue 9103, Pages 637 – 641, 28 February 1998
*** BMJ 2004;328:602 (13 March), doi:10.1136/bmj.328.7440.602-c
**** BMJ 2010;340:c593
——————————————————————————–
US Court of Federal Claims’in otizm hakkındaki kararları: http://www.uscfc.uscourts.gov/node/5026.

Birleşik Devletler Mahkemesinin Sonucu: Thiomersal Otizm Yapmıyor *Paylaş için yorumlar kapalı

Filed under Genel

Elektroşok İçin Hazır Olun

Endüstrileşmiş ülkelerde kalp durması nedeniyle gelişen ani ölümler ciddi bir sağlık problemidir.

 

“Sağkalım Zinciri”nin yaygınlaşması neticesinde hastane dışı kalp durmalarında başarı şansı artmasına rağmen, hala daha sağkalım düşüktür. Sağkalım zincirinin en önemli halkası defibrilasyondur. Defibrilasyon, kalp ritminin elektroşok ile düzeltilmesidir. Bu noktada en büyük sorun, defibrilasyon yapılana kadar geçen süredir. Yani kalbin çalışmasını engelleyen bu ritim bozukluğunun en kısa sürede düzeltilmesi gerekmektedir.

 

Örneğin, bankada sıra beklerken önünüzdeki kişi aniden göğsüm ağrıyor diyip aniden yere düşse, ne yaparsınız? Eğer yakınınızda otomatik eksternal (yani vücudun dışından uygulanan) defibrilatör (OED) aletiniz varsa, önünüzdeki bu kişinin ölmesine engel olabilirsiniz. Bunun için tıbbi bilginizin olması gerekmiyor.

 

Haziran 2004 itibari ile Japonya’da her vatandaşın OED kullanması yasal hale getirildi ve halka açık OED’ler yaygınlaştırıldı.

 

1 Ocak 2005 ile 31Aralık 2007 tarihleri arasında yapılan bu ileriye dönük çalışma, ilk yardımı yakınındaki görgü tanığı tarafından yapılan ve hastane dışında kalp durması geçirenler araştırlmıştır.

 

Ve Sonuçlar

 

Hastane dışında kalp durması geçiren 312,319 erişkin çalışmaya alınmıştır. Bunların 12,631’de ventriküler fibrilasyona bağlı kap durması gerçekleşmiştir. Bu hastaların 462 (%3.7) ‘ne elektroşok yakınındaki tıbbi bilgisi olmayan sıradan insanlar tarafından, halka açık otomatik eksternal defibrilatör kullanılarak uygulanmıştır. Halka açık OED’lerle elektroşok uygulanan ve ventriküler fibrilasyona bağlı kalp durması geçirenlerin %32’si olaydan 1 ay sonra hala hayattadır.

 

Sonuç

 

Halka açık OED’lerin Japonya’da artması ile elektroşok daha erken olarak sıradan insanlar tarafından uygulanmaya başlanmış ve sağkalım daha iyileşmiştir.

 

* Tetsuhisa Kitamura, M.D., Taku Iwami, M.D., Takashi Kawamura, M.D., Ken Nagao, M.D., Hideharu Tanaka, M.D., Atsushi Hiraide, M.D. “Nationwide Public-Access Defibrillation in Japan”. NEJM Volume 362:994-1004

Elektroşok İçin Hazır Olun için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

Ameliyat Olması Mümkün Olmayan Erken Evre Akciğer Kanserlerinde Stereotaktik Vücut Radyoterapisi

Akciğer kanseri, akciğerden köken alan kanser türüdür. Bu tip kanserler, iki ana gruba ayrılmaktadır: Küçük Hücreli Akciğer Kanseri ve Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri. Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde tedavi, erken dönemde cerrahi müdahaledir.

Ancak, tıbbi açıdan ameliyat olması mümkün olmayan hastaları nasıl tedavi etmek gerekir? İşte bu çalışma, bu soruya cevap arıyor ve 5cm’den küçük tümörü (Küçük hücreli dışı akciğer kanseri) olan ve lenf bezine sirayet etmemiş, ancak tıbbi açıdan herhangi bir ameliyatı kaldırması mümkün olmayan 55 hasta, stereotaktik vücut radyoterapisi ile tedavi edilmiştir. 3 yıllık sağkalım oranı ise %55 olarak bulunmuştur.

Robert Timmerman; Rebecca Paulus; James Galvin; Jeffrey Michalski; William Straube; Jeffrey Bradley; Achilles Fakiris; Andrea Bezjak; Gregory Videtic; David Johnstone; Jack Fowler; Elizabeth Gore; Hak Choy. ” Stereotactic Body Radiation Therapy for Inoperable Early Stage Lung Cancer”. JAMA. 2010;303(11):1070-1076.

Ameliyat Olması Mümkün Olmayan Erken Evre Akciğer Kanserlerinde Stereotaktik Vücut Radyoterapisi için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları, Kanser

10 Kişiden 1’i Şeker Hastası

Dün New England Journal of Medicine’da yayınlanan bir çalışma, Çin’de durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. Benzer durumun varlığı Türkiye’yi de etkilemektedir.

Öncelikle bir saptamamı sizlerle paylaşmak istiyorum; eskiden sokak kedileri şişman değildi, şimdi ise kedilerin çoğu şişman, çünkü herkes sokak kedilerini bol bol kedi mamaları ile besliyor ve muhtemelen de kediler yemekleri önlerine geldiği için eskisi kadar fazla hareket yapmıyorlar.

Bu çalışma Haziran 2007 ile Mayıs 2008 arasında Çin’li erişkinlerde diyabet prevalansını kestirmek için yapılmış ve 20 yaş üstünde 46,239 erişkin çalışmaya katılmış. Katılıcımlara, bir gece aç kaldıktan sonra 75 gram şeker ile yükleme testi yapılmıştır. Taranan bireylerin %9,7’si şeker hastası olduğu ve bunların %60.7’sinin hastalıklarını bilmediği ortaya çıkmıştır. Ayrıca bireylerin %15.5’inde diyabet öncesi dönemde olduğu saptanmıştır. Dolayısıyla, herhangi bir şikayetin olmaması, şeker hastalığı olmadığı anlamına gelmemektedir.

Wenying Yang, M.D., Juming Lu, M.D., Jianping Weng, M.D., Weiping Jia, M.D., Linong Ji, M.D., Jianzhong Xiao, M.D., Ph.D., Zhongyan Shan, M.D., Jie Liu, M.D., Haoming Tian, M.D., Qiuhe Ji, M.D., Dalong Zhu, M.D., Jiapu Ge, M.D., Lixiang Lin, M.D., Li Chen, M.D., Xiaohui Guo, M.D., Zhigang Zhao, M.D., Qiang Li, M.D., Zhiguang Zhou, M.D., Guangliang Shan, M.D., Ph.D., Jiang He, M.D., Ph.D., “Prevalence of Diabetes among Men and Women in China” NEJM Volume 362:1090-1101

10 Kişiden 1’i Şeker Hastası için yorumlar kapalı

Filed under Şeker Hastalığı (Diyabet)

Solaryum Çocukları

Bildiğiniz gibi güneşe maruziyet arttıkça cilt kanseri olasılığı da artmaktadır. Bu çalışmaya İngiltere’de 11-17 yaş arasındaki 3101 çocuk dahil edilmiştir. Bu gruptaki çocukların %6’sının, solaryum merkezlerini kullandığı tesbit edilmiştir.

Solaryum merkezlerini kullanan çocuklarbronzlaşma işlemini genellikle ailelerinin gözetiminde yaptırmamaktadır. İngiltere’de yaygın olan bu merkezler sağlığı tehdit etmektedir ve yasal olarak düzenlenmeleri gerekmektedir.

Catherine S Thomson, Sarah Woolnough, Matthew Wickenden, Sara Hiom, Chris J Twelves, “Sunbed use in children aged 11-17 in England: face to face quota sampling surveys in the National Prevalence Study and Six Cities Study” BMJ 2010;340:c877

Solaryum Çocukları için yorumlar kapalı

Filed under Genel

Obama’nın Evrensel Sağlık Sigortasına Dev Adımı

Bu yazımda sizlere Birleşik Devlerlerde çokça söz edilen sağlık reformundan 
bahsetmek istiyorum.

Konunun Özü

ABD oldukça gelişmiş bir ülke olsa da sağlık sigortası özel sigortalar tarafından

 isteğe bağlı olarak yapılmaktaydı. Bu durum, 46 milyon Amerikalı’nın sağlık

sigortası olmadan yaşamına devam etmesine ve bunların 45.000’nin sağlık

sigortası olmaması nedeniyle kaybedilmesine neden olmaktaydı.

 

Ayrıca, özel sağlık sigortaları bazı hastalıkları “sigortalanmadan önceki dönemde geliştiğini”

 iddia ederek kapsam dışında bırakmaktaydı.

 

Üçüncü olarak, katlanarak artan sağlık harcamaları federal bütçeyi aşmaktaydı.

 

Obama Ne Yaptı

 

Tüm bireyler değişik sağlık planlarının fiyatlarını, faydalarını ve tüketicinin 

kalite değerlendirmelerini öğrenecekler. Düşük ve orta gelirlilere sağlık planı 

satın almları için cömert devlet desteği,

küçük ölçekli işletmeleri olanlara çalışanlarına sigorta almaları için vergi kredisi 

verilmesi planlanmıştır.

Çalışanını sigortalamayan büyük ölçekli firmalar ise cezaya tabii olacaklardır.

Ayrıca sigorta şirketleri artık hastalıkları kapsam dışı bırakamayacaklardır.

 

Gavin Yamey, “Obama’s giant step towards universal health insurance”. BMJ 2010;340:c1674

Obama’nın Evrensel Sağlık Sigortasına Dev Adımı için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

Aspirin ve Meme Kanseri

Meme kanseri olan kadınlarda aspirin kullanımı, sağkalımı muhtemelen arttırmaktadır. Aspirin ve diğer ağrı kesiciler (nonsteroidal anti-inflamatuar ilaçlar: NSAID) prostaglandinlerin ve siklooksigenazların yapımını engellerler.

Hücresel düzeyde yapılan deneylerde meme kanseri hücrelerinin, normal meme hücrelerinden daha fazla prostaglandin ürettiği ve aspirinin bu üretime engel olarak büyümeyi, saldırganlığı ve kemik metastazını engellediği bulunmuştur.

Bugün size bahsedeceğim çalışma, Hemşirelerin Sağlık Çalışmasıdır. 1976 ile 2002 yılları arasında metastazı olmayan meme kanseri tanısı konulan 4,164 kadın, Haziran 2006’ya gözlenmiştir. Kadınların haftada kaç gün aspirin kullandıkları kaydedilmiştir.

Sonuç olarak, düzenli aspirin kullanan kadınlarda meme kanserine bağlı metastaz (kanserin başka bir organa atlaması) ve meme kanserine bağlı ölümlerin daha az sıklıkta olduğu gözlenmiştir.

Michelle D. Holmes, Wendy Y. Chen, Lisa Li, Ellen Hertzmark, Donna Spiegelman, Susan E. Hankinson”Aspirin Intake and Survival After Breast Cancer” Journal of Clinical Oncology, Vol 28, No 9 (March 20), 2010: pp. 1467-1472

Aspirin ve Meme Kanseri için yorumlar kapalı

Filed under Kanser

Yeni Bir Kolesterol İlacı

Antisense oligonükleotidler, tıbbın heyecan verici alanlarından biridir. Bu moleküller kullanılarak bir genin fonksiyonu durdurulabilmektedir. Ancak klinik etkileri, teorideki etkilerinden az olması nedeniyle tedavide çok fazla kullanılamamaktaydır.

Bugün size bahsedeceğim çalışma mipomersen isimli bir ikinci jenerasyon antisense oligonukleotid. Bu madde özellikle apolipoprotein B100 protein sentezini durdurmaktadır.

Bu çalışmada homozigot ailesel hiperkolesterolemi olan (çok yüksek LDL seviyesi, cilt altında yağ birikmesi ve erken yaşlarda kalp damar hastalığı ile karakterize olan bir hastalık) hastalarda yağ düşürücü ilaçlara haftalık 200mg mipomersen eklendiğinde etkinlik ve güvenirlilik araştırılmıştır.

Bu çalışma randomize (yani gruplar ayırım yapılmaksızın, tamamen tesadüfi olarak secilmiş), çift-kör (yani ne araştırıcılar, ne de hastalar aktif ilaç alıp almadıklarını bilmediği), plasebo kontrollü olarak yapılmıştır.

LDL kolesterolünde düşme mipomersen grubunda %24.7 iken, plasebo grubunda %3.3 olarak belirlenmiştir. Sonuçta mipomersen yeni ve etkili bir tedavi yöntemidir.

*Frederick J Raal, Raul D Santos, Dirk J Blom, A David Marais, Min-Ji Charng, William C Cromwell, Robin H Lachmann, Daniel Gaudet, Ju L Tan, Scott Chasan-Taber, Diane L Tribble, JoAnn D Flaim, Stanley T Crooke “Mipomersen, an apolipoprotein B synthesis inhibitor,for lowering of LDL cholesterol concentrations in patients with homozygous familial hypercholesterolaemia: a randomised, double-blind, placebo-controlled trial” . Lancet 2010; 375: 998–1006

Yeni Bir Kolesterol İlacı için yorumlar kapalı

Filed under Kolesterol

Dutasterid’in Prostat Kanseri Riskine Etkisi

5 alfa-redüktaz inhibitörleri testesteronun dihidrotestesterona dönüşümüne engellemektedir ve selim prostat büyümesi (benign prostat hiperplazisi=BPH) tedavisinde kullanılmaktadır. Bu ilaçlar prostat kanser gelişme riskini de azaltabilir.

Bu çalışma GlaxoSmithKline isimli ilaç firması tarafından 4 yıllık, çok merkezli, çift kör, plasebo kontrollü ve paralel gruplu olarak planlanmıştır.

Çalışmaya 50-75 yaşları arasında, prostat-spesifik antijen (PSA) düzeyi 2.5 – 10.0 ng/mL ve prostat biopsisi negatif bulanan erkekler alınmıştır. Bu kişilere 2 ve 4. yıllarda biopsi tekrarı yapılmıştır.

Ve Sonuçlar

Dutasteride grubunda 3305 hastanın 659’unda
Plasebo grubunda 3424 hastanın 858’inde prostat kanseri tesbit edilmiştir. Yan etki olarak dutaserid grubunda kalp yetersizliği (30 erkeğe, 16 erkek) daha fazla bulunmuştur.

Dutasterid, plaseboya göre prostat kanseri gelişme riskini azaltmıştır

Gerald L. Andriole, M.D., David G. Bostwick, M.D., Otis W. Brawley, M.D., Leonard G. Gomella, M.D., Michael Marberger, M.D., Francesco Montorsi, M.D., Curtis A. Pettaway, M.D., Teuvo L. Tammela, M.D., Claudio Teloken, M.D., Ph.D., Donald J. Tindall, Ph.D., Matthew C. Somerville, M.S., Timothy H. Wilson, M.S., Ivy L. Fowler, B.S.N., Roger S. Rittmaster “Effect of Dutasteride on the Risk of Prostate Cancer” NEJM Volume 362:1192-1202

Dutasterid’in Prostat Kanseri Riskine Etkisi için yorumlar kapalı

Filed under Kanser

Kız Çocuklar Annelerine, Erkek Çocuklar Babalarına Çekiyor: Obezite Açısından

İngilterede 226 sağlıklı ailede yapılan çalışmada anne, baba ve çocukların vücut kitle indeksleri ( http://drburakuzel.com/?s=vucut_kitle_indexi ) incelenmiş ve kız çocular annelerine göre, erkek çocular da babalarına göre sınıflandırılmıştır.

Eğer anne obezse 8 yılda obezite gelişme riski kız çocukta 10 kat, baba obezse erkek çocukta obezite gelişme riski 6 kat artmış olduğu bulunmuştur.

Sonuçta, obezite gelişimi genetik değil, davranışsal bir bozukluğun göstergesi olabilir, çocukların ebeveynleri sigara içmediği gibi, obez de olmamaları gerekiyor.

E M Perez-Pastor, B S Metcalf, J Hosking, A N Jeffery, L D Voss and T J Wilkin. “Assortative weight gain in mother–daughter and father–son pairs: an emerging source of childhood obesity. Longitudinal study of trios (EarlyBird 43)”. International Journal of Obesity (2009) 33, 727–735; doi:10.1038/ijo.2009.76

Kız Çocuklar Annelerine, Erkek Çocuklar Babalarına Çekiyor: Obezite Açısından için yorumlar kapalı

Filed under Şeker Hastalığı (Diyabet)

MR Anjiografi ile Pulmoner Emboli Tanısı

Pulmoner Emboli Nedir?

Pulmoner emboli, çoğunlukla bacaklarda derinde bulunan (toplar)damarlarda oluşan pıhtının akciğerdeki damarı tıkaması sonucunda gelişen bir hastalıktır. Tanı koymak her zaman kolay olamamakta, bazı durumlarda hızlı tedavi edilmezse ölümcül olabilmektedir. Tanı, hastanın hikayesi, fizik muayene, kan testleri, bacak damarlarının incelenmesi, akciğerlerin sintigrafisi veya bilgisayarlı tomografisi ile konulabilmektedir. Akciğer anjiografisi de tanı amaçlı kullanılabilir.

Bu çalışma, ilaçlı (gadolinium) MR anjiografinin, pulmoner emboli tanısına katkısı araştırılmış. Çalışmaya 7 merkezden 371 pulmoner emboli (PE) şüphsei olan erişkin alınmış, standart yöntemler uygulanan bu hastalara, sonrasında kontrastlı MR anjiografi çekilmiş.

Sonuçlar

MR görüntülerin %25’i teknik olarak yetersiz bulunmuş, standart testlerle PE tanısı konulan hastaların ancak %57’sini tesbit edebilmiştir. Dolayısıyla MR anjiografi pulmoner emboli tanısında rutin kullanımı uygun değildir.

P.D. Stein, T.L. Chenevert, S.E. Fowler, L.R. Goodman, A. Gottschalk, C.A. Hales, R.D. Hull, K.A. Jablonski, K.V. Leeper Jr., D.P. Naidich, D.J. Sak, H.D. Sostman, V.F. Tapson, J.G. Weg, and P.K. Woodard “Gadolinium-Enhanced Magnetic Resonance Angiography for Pulmonary Embolism. A Multicenter Prospective Study (PIOPED III).” Annals of Internal Medicine, 2010

MR Anjiografi ile Pulmoner Emboli Tanısı için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

Kanser Sonrası Çalışma Hayatına Dönmek

Birleşik Devletlerde 11 milyon kişide kanser hikayesi vardır. Kanser, hastaların yaşamlarını birçok şekilde etkilemektedir. Bazı hastalar, kanser tedavisi için veya kanserin fizyolojik ve psikolojik etkileriyle başedebilmek için çalışma saatlerini azaltmakta veya tamamen işlerinden ayrılabilmektedir. Bu durum sağlık sigortaları kapsamını da değiştirebilmektedir.

Bu çalışma, kalın barsak veya akciğer kanseri tanısı konulan hastaların istihdamlarının nasıl değiştiğini araştırmak amacıyla yapılmıştır.

Değerlendirilen 2422 hastada, kanser tanısının 15. ayında istihdamın %39’dan %31’e gerilediği gözlenmiştir.

Metastazı olmayan akciğer ve kalınbarsak kanseri olan hastaların çoğu işlerine geri dönmektedir, ancak ileri evre hastalığı olan ve sosyoekonomik durumu kötü olanları 1/6’sı çalışmayı bırakmaktadır.

*Craig C. Earle, Yves Chretien, Carl Morris, John Z. Ayanian, Nancy L. Keating, Linnea A. Polgreen, Robert Wallace, Patricia A. Ganz, and Jane C. Weeks “Employment Among Survivors of Lung Cancer and Colorectal Cancer”. JCO Apr 2010: 1700–1705.

Kanser Sonrası Çalışma Hayatına Dönmek için yorumlar kapalı

Filed under Kanser

9/11 ve Kurtarma Çalışanlarının Solunum Fonksiyonları

11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezine yapılan terörist saldırı New York İtfaiyesinden 343 kişi dahil, 2751 kişinin ölmesine neden olmuştur. Binlerce insan da, çökmüş binaların toz bulutuna ve erimiş, yanmış maddelerinin gazlarına maruz kalmışlardır. Dünya Ticaret Merkezinin çökmesine yanıt veren kurtarma çalışanlarının solunum fonksiyonlarının, normale göre 12 kat daha azalmış olduğu, olayın ilk yılında tesbit edilmiştir. En fazla azalma 9/11’in sabahında olay yerine gelenlerde gözlenmiştir.

Dünya Ticaret Merkezinin tozuna maruz kalan itfaiye dışı kurtarma çalışanlarında, gönüllülerde ve aşağı Manhattan sakinlerinde spirometride (solunum fonksiyon testi) anormal sonuçlar bulunmuş ve bu durum takibin 3. yılında devam etmiştir.

Bu çalışma, Dünya Ticaret Merkezi tozunda maruz kalmış New York İtfaiyesi kurtarma çalışanlarının 9/11’den 7 yıl sonra solunum fonksiyonlarını değerlendirmek amcıyla yapılmıştır.

11 Eylül 2001-24 Eylül 2001 tarihleri arasında Dünya Ticaret Merkezinde bulunan 13,954 itfaiye kurtarma çalışanın 12,781 (%91.6) bu çalışmaya katılmıştır. Birinci yılda sigara içmeyen itfaiyecilerin FEV1 (1.saniye zorlu şekilde verilen nefesin hacmi) değerleri ortalamada yaklaşık yarım litre (439mL) azalmış olduğu ve devam eden 6 yılda bu kayıpta herhangi bir iyileşme olmadığı tesbit edilmiştir.

Thomas K. Aldrich, M.D., Jackson Gustave, M.P.H., Charles B. Hall, Ph.D., Hillel W. Cohen, Dr.P.H., Mayris P. Webber, Dr.P.H., Rachel Zeig-Owens, M.P.H., Kaitlyn Cosenza, B.A., Vasilios Christodoulou, B.A., Lara Glass, M.P.H., Fairouz Al-Othman, M.D., Michael D. Weiden, M.D., Kerry J. Kelly, M.D., and David J. Prezant, M.D. Lung Function in Rescue Workers at the World Trade Center after 7 Years. NEJM Volume 362:1263-1272

9/11 ve Kurtarma Çalışanlarının Solunum Fonksiyonları için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

Meyve ve Sebze Tüketimi ve Kanser Riski

Ne Biliyorduk

Yüksek miktarda meyve ve sebze tüketimi ile kanser riskinde azalma kesin olarak ortaya konulmamıştır.

Çalışma Dizaynı

Avrupa İleriye Dönük Kanser ve Beslenme Kohort Çalışması (European Prospective Investigation into Cancer and Nutrition = EPIC) 1992 ve 2000 tarihleri arasında yapılmıştır. Katılımcılar diyet ve yaşam tarzları verilerini kendileri bildirmişlerdir. Kanser insidansı ve mortalite (ölümcüllük) verileri ülkeye özel ulusal ve bölgesel kayıtlardan elde edilmiştir. Tüketilen yüksek miktarda meyve, sebze, meyve+sebze ile kanser riski araştırılmıştır. Tahmine edilen kanser riski sigara, alkol ve diğer birçok değişkene göre ayarlanmıştır.

Katkı

Yüksek miktarda meyve ve sebze, veya her ikisi birlikte tüketimi ile kanser riskinde az miktarda azalma gözlenmiştir. Bu ilişki yoğun alkol kullananlarda daha güçlüdür, ancak sigaraya ve alkole bağlı kanserlere sınırlıdır.

Sonuç

Bu çalışma yüksek miktarda sebze ve meyve tüketiminin, kanser gelişme riskinin çok hafif şekilde azalttığını göstermektedir.

Paolo Boffetta, Elisabeth Couto, Janine Wichmann, Pietro Ferrari, Dimitrios Trichopoulos, H. Bas Bueno-de-Mesquita, Fränzel J. B. van Duijnhoven, Frederike L. Büchner, Tim Key, Heiner Boeing, Ute Nöthlings, Jakob Linseisen, Carlos A. Gonzalez, Kim Overvad, Michael R. S. Nielsen, Anne Tjønneland, Anja Olsen, Françoise Clavel-Chapelon, Marie-Christine Boutron-Ruault, Sophie Morois, Pagona Lagiou, Androniki Naska, Vassiliki Benetou, Rudolf Kaaks, Sabine Rohrmann, Salvatore Panico, Sabina Sieri, Paolo Vineis, Domenico Palli, Carla H. van Gils, Petra H. Peeters, Eiliv Lund, Magritt Brustad, Dagrun Engeset, José María Huerta, Laudina Rodríguez, Maria-José Sánchez, Miren Dorronsoro, Aurelio Barricarte, Göran Hallmans, Ingegerd Johansson, Jonas Manjer, Emily Sonestedt, Naomi E. Allen, Sheila Bingham, Kay-Tee Khaw, Nadia Slimani, Mazda Jenab, Traci Mouw, Teresa Norat, Elio Riboli, Antonia Trichopoulou “Fruit and Vegetable Intake and Overall Cancer Risk in the European Prospective Investigation Into Cancer and Nutrition (EPIC)”. J Natl Cancer Inst 2010;102:1–9

Meyve ve Sebze Tüketimi ve Kanser Riski için yorumlar kapalı

Filed under Kanser, Vitamin ve Mineraller

Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp

1992 yılında Birleşik Devletlerde Ulusal Sağlık Enstitüsü alternatif tıbbın genel konularını ve gelecekteki çalışma aktivitelerini tartışmak amacıyla bir toplantı düzenlemiştir. Bu toplantıda alternatif tedavi 7 gruba ayrılmıştır:

1. Medikal tedaviye alternatif sistemler: akupunktur, homeopati, ve naturopati.

2. Bioelektromagnetik. Araştırmacılar, canlı organizmaların elektromanyetik alanla nasıl etkileştiğini incelemektedirler.

3. Diyet ve beslenme. Sağlığı arttırmak amacıyla özel diyetler. Örneğin makrobiyotik diyet ve ortomoleküler tıp.

4. Bitkisel ilaçlar. Bu alanda sağlığı iyileştirmek amacıyla bitkiler kullanılmaktadır.

5. Elle yapılan tedavi metodları: chiropraktik terapi, masaj terapisi, ve tedavi edici dokunma.

6. Akıl-vücut uygulamaları: psikoterapi, meditasyon, kılavuz eşliğinde canlandırma, hipnoz, biyofeedback, ve dua.

7. Farmakolojik ve biyolojik tedaviler. Bu alanda genel tıp tarafından kabul edilmemiş ilaçlar vardır. Örneğin köpek balığı kıkırdağı, EDTA ve apioterapi.

Yapılan çeşitli çalışmalarda tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) kullanımının ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, kanser hastalarında %16 ila %45 arasında değiştiği tesbit edilmiştir.

Bu tip tedavilerde akılda tutulması gereken en önemli husus, bu tedavi yöntemleriyle yapılmış geçerli çalışmanın olup olmadığının tesbitidir. Antik tedavi yöntemlerinin geçerliliğine de hep dikkatle yaklaşmak gereklidir; unutulmamalıdır ki 100 yıl önceki ortalama yaşam beklentisi 40’lı yaşlardan, 72 yaşa kadar gelmiştir.

Köpek balığı kıkırdağı

Son dönemlerde oldukça popülerlik kazanmıştır. William Lane’in, PhD, yazdığı “Köpekbalıkları Kanser Olmuyor” kitabı bu maddenin tanıtımında ön ayak olmuştur. Ancak, köpekbalıkları ne yazık ki kanser olmaktadır (tiroid, merkezi sinir sistemi vs).

Köpekbalığı kıkırdağının yeni damar oluşumunu engellediği iddia edlmektedir ve laboratuar ortamında hafif bir etki vardır. 1997’de American Society of Clinical Oncology’de bildirilen bir çalışmada, 58 hastaya 12 hafta hafta boyunca köpekbalığı kıkırdağı verilmiş, ancak herhangi bir yanıt gözlenmemiştir.

Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp için yorumlar kapalı

Filed under Kanser

Obez Hastaların Tıbbi Bakım Kalitesi

Hekimlerin çoğu zaman obeziteye karşı negatif tutumlarının olduğu bilinmektedir. Obez hastalar da hekimlerin kiloları nedeniyle kendilerine yanlı veya saygısız davrandıklarını hissetiklerini beyan etmektedirler. Bu gözlemler, obez hastaların daha düşük kalitede bakım aldığı hissini doğurmaktadır.

Bu çalışma, hastanın kilosuyla genel poliklinik kalite işlemleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.

Normal kilolu hastaların aldıkları tıbbi bakımla obez veya kilolu hastaların aldıkları tıbbi bakım arasında fark bulunamamıştır.

Ancak, bazı ölçümlerde obez veya fazla kilolu hastalarda başarı şansının, normal kilolu hastalara göre bir miktar daha iyi olduğu ortaya çıkmıştır.

Virginia W. Chang; David A. Asch; Rachel M. Werner “Quality of Care Among Obese Patients” JAMA. 2010;303(13):1274-1281.

Obez Hastaların Tıbbi Bakım Kalitesi için yorumlar kapalı

Filed under Hipertansiyon, Şeker Hastalığı (Diyabet)