Monthly Archives: Mart 2015

Mongersen: Crohn Hastalığında Devrim Mi?

Mongersen’den Hikayeler- Crohn2000 yılı civarında sevgili abim, hocam Dr. Gökhan Demir’in Amerika’dan dönüşünü hasretle bekliyordum. Döndüğünde hemen Gökhan abiyi sıkıştırmaya başladık. Gökhan abi, her zaman olduğu gibi alev alev yanan bilim aşkıyla Amerika’da yaptığı çalışmalardan bahsetmeye başladı. Bir insanın her hangi bir meslekteki başarısı, kişinin yaptığı işe ihtirasıyla doğru orantılıdır derler, bunun canlı örneği ise Gökhan Hocadır. Konuya hâkimiyeti kadar, canlı anlatımı, sesini ve beden dilini kullanması da mükemmeldir.

İşte tam o zamanlar, beni yetiştiren hocam Prof. Dr. Nil Molinas Mandel ile şunun münakaşasını yapıyordum; siz cisplatin devri hekimisiniz, ben ise trastuzumab hekimi diyerek kendimi teknolojik olarak büyük gördüğümü iddia ediyordum (20’li yaşların hezeyanları). Gökhan abi ise anti-sense oligonükleotidler üzerine çalıştığını söyleyince, benim havam da tamamen sönmüş oldu. Defalarca anlatmasına rağmen anlayamıyordum. Odasına astığı bir hücrenin enzimlerini, genlerini gösteren afiş de beni büyülüyordu.

Gelelim bugünkü konumuza: Crohn hastalığı, sindirim sisteminin iltihaplı hastalıklarından bir tanesidir. Crohn hastalığı sindirim sisteminin tüm bölgelerini tutabilir ve bu güne kadar yüz güldürücü bir tedavisi bulunmamaktaydı.

Crohn hastalığındaki iltihabi durumun SMAD7’nin fazla olması nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Yüksek seviyedeki SMAD7 ise bağışık sistemini baskılayıcı TGF-β1 (transforme edici büyüme faktörü) seviyesini azaltmaktadır.

SMAD7 proteini 1995’de bulunmuş ve matrak olsun diye “dekapentaplejiğe direnen anneler”
isimlendirilmiş. Biliyorsunuz gen çalışmaları genellikle meyve sineklerinde yapılır. Dekapentaplejik geni (dekapenta: 15, pleji: felç), meyve sineğinin organlarını oluşturan 15 diskin oluşumun felç olması anlamında kullanılmaktadır.

Mongersen ise ağızdan kullanılan SMAD7 antisense oligonükleotidir. Bu ilaç, geni kapatmak yerine ürettiği RNA’yı durdurmaktadır (genin ürettiği RNA’ya sense, bunun durduran maddeye de antisense denilmektedir).

Plasebo kontrollü, çift kör faz 2 bu çalışmada mongersen günde 10mg, 40mg ve 160mg dozlarda hastalara verilmiştir.

Sonuçlar

15 günde tam şifa elde edilen hastalar

Plasebo %10

40mg mongersen kullananlarda %55

160mg mongersen kullananlarda %65

Bu sonuçlar son derece yüz güldürücüdür, ancak çalışmaların devam etmesi gerekir.

Giovanni Monteleone, et al.“Mongersen, an Oral SMAD7 Antisense Oligonucleotide, and Crohn’s Disease”. N Engl J Med 2015; 372:1104-1113

Mongersen: Crohn Hastalığında Devrim Mi? için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

Folik Asit Yüksek Tansiyonda İnmeden Koruyor

folİk Asİt ve İnmeFolik asiti özellikle hamile kalanlar veya hamile kalmak isteyenler yakından bilir. Folik asit, diğer isimleriyle folat, B9 vitamini, B vitamini ailesinden vitaminlerdir. Folik asiti insan vücudu üretememektedir, dışarıdan diyet yoluyla almamız gerekmektedir. Folat, DNA yapımında etkili olduğu kadar metilasyonunda da etkili.

Metilasyon, ise epigenetik değişikliklerde önemli, bu demek dediniz mi? Efendim, çağımız genetik çağı, artık bundan sonra senin kolesterolden falan bahsetmek yerine “senin MTHFR geninde bozukluk var mıydı şekerim?” sorularını birbirimize sorar olacağız. Genetik değişiklikler, yapısal değişiklikler, daha önceki yazılarımda da bahsettim, Burak yerine Rakbu yazmak gibi, anlam tamamen değişiyor, yani genin ürettiği protein değişiyor. Epigenetik değişiklikler ise  genin yapısını bozmayan, ama çalışmasının kapatan şeyler. Yani lambanız var, düğmeyi bir türlü açamıyorsunuz. İşte folat da bu noktada yerini alıyor; çünkü epigenetik değişiklikler genin metilasyonu ile oluyor. Dolayısıyla gebelikte bebekte nöral tüp defektlerini engellemekte kullanıdığımız folat, epigenetik üzerine etki ediyor- hem de 50 tanesi 2TL’ye satılıyor (bu nedenden dolayı bir süre sonra eczanelerde bulamayacağız diye tahmin ediyorum).

Folat eksikliği, kansızlık yapabildiği gibiş, homosisteini yükseltiyor. Homosistein yüksekliğ artmış kalp damar hastalığı ile ilişkili, ama daha önce yapılan çalışmalarda homosisteini yüksek olanlara folat verildiğinde homosisteinin düştüğü gözlenmiş, ama kalp damar hastalığı riskinin değişmediği ne yazık ki gözlemiştik.

Bugün bahsedeceğim çalışma Çin’de yapılmış ve ve toplam 20,742 tansiyon hastası çalışmaya alınmıştır. Bu alaınan hastaların öykülerinde inme veya kalp krizi bulunmamaktadır. Bu hastalar folik asidi düzenleyen genlerden biri olan  MTHFR C677T (rs1801133) genotipine göre sınıflamışlar. Bu genin kodu CC olanlar %100 aktivite gösterirken, CT olanlarda %65, TT olanlarda, hayır o TT trending tweet demek değil, timin-timin demek, %30 enzim aktivitesi oluyor. Manası ise, TT olanların kanlarında folat düşük, homosistein yüksek.

Çalışmada bir grup hastaya enalapril içeren tansiyon ilacı, diğer gruba da hem enalapril, hem de folik asit içeren hap verilmiş. Çalışma çift kör yapılmış.

Sonuçlar

4,5 yıl takipte

Sadece enapril alan grupta inme %3,4 iken

Enapril-folik asit alanlarda %2,7 olarak bulunmuş Yani folik asit inme riskini mutlak olarak %0,7 azaltmış. Küçük gibi görünse de oldukça olumlu bir durum oluşturmuş. Yan etki ise her iki grupta benzer saptanmış. Ayrıca genetik değişiklikleri olanlarda da benzer etkiler gözlenmiştir.

Tansiyon hastaları bu çalışmanın ışığında folik asit almaları faydalı olabilir.

Yong Huo, et al. “Efficacy of Folic Acid Therapy in Primary Prevention of Stroke Among Adults With Hypertension in China. The CSPPT Randomized Clinical Trial”. JAMA. Published online March 15, 2015. doi:10.1001/jama.2015.2274

Folik Asit Yüksek Tansiyonda İnmeden Koruyor için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

İyi Haber: Ailesel Kolesterol Yüksekliği Şeker Hastalığını Engelliyor

Kolesterol hücrenin yapıtaşı, dolayısıyla olması gereken bir molekül. Kandaki kolesterol düzeyinin belirli bir aralıkta olmasını istememizin iki nedeni var: uçlarda ölüm riski fazla. Bunu otobanda araba kullanmaya benzetebiliriz, çok yavaşsanız size çarpabilirler, çok hızlıysanız siz çarpabilirsiniz.

Kolesterol çok düşükse veya çok yüksekse ölüm riski fazla. Kolesterol düşüklüğü genel beslenme yetersizliği (Afrika’daki açlarda olduğu gibi), kronik hastalığı olanlarda (tedavi edilemeyen tüberküloz gibi) veya kolesterol üreten organın çalışmamasında (karaciğer sirozu gibi) görülmektedir.

Kolesterol yüksekliği ise, çoğumuz gibi, enerji kaynaklarını kolay bulan (bakınız buzdolaplarınız), sıkı enerji tüketen (bakınız vücut ağırlığınız ve göbeğiniz), az enerji tüketen (bakınız arabalarınız) insanlarda sık gözleniyor. Kolesterol yüksekliği olan insanları kabaca iki gruba ayırabiliriz

  1. Grup: Bu insanlardan otobanda hız sınırını aşanlar, bunlara trafik cezası gönderip hızlarını azaltmak gerekiyor, yani enerjilerini kısıp, daha fazla enerji harcamalarını sağlamamız gerekiyor = az ye, bol egzersiz yap.
  1. Grup: Bu insanlardan hem hız yapıp hem alkollü olanlara hem ceza yazmak, hem de trafikten men etmek lazım. Yani bu insanların kalp damar hastalıkları var veya ciddi riskleri varsa (diyabet, ailesel kolesterol yüksekliği gibi), bu insanlara yukardakine ek olarak, kolesterol düşürücü ilaç da vermek lazım. Ama burada önemli nokta EK OLARAK ilaç vermenin gerekliliği.

Bu 2 gruptaki insan sayısı en fazla 1.grupta mevcut. Bu 1. gruptaki insanlar hem kolesterolleri düşük olsun, hem eski yeme ve egzersiz yapmama alışkanlıklarını sürdürsün istiyorlar. İlaç firmaları da, insanların bu isteklerine cevap veriyor; ilaçlar kolesterolü düşürüyor, ama insanlar diyet ve egzersiz yapmadıkları için, yani buna neden olan olayı ortan kaldırmadığı için bir kısmı diyabet oluyor, vs. Ama ilaç kullanırsa, insan kendini kandırarak, kolesterolünü düşürmüş, zor olanı-kısa yoldan fethetmiş oluyor. Ne var ki kazanan ilaç firmaları oluyor (fazla insanın olduğu grupta daha fazla ilaç satılacağı aşikardır).

  1. gruptaki insanlara tedavi edici olarak ilaç vermek zaten şart, bu konuda da herhangi bir şüphe yok. Ama bu gruptaki insan sayısı 1. gruba göre daha az.

Bugün bahsedeceğim çalışma ise bu 2. gruptaki kişileri ele alıyor. Kolesterol yüksekliğiyle tip 2 şeker hastalığı kolkola olduğunu gayet iyi biliyoruz, bunun nedenin de fazla yemek-az hareket etmek istediğiniz biliyoruz. Peki ailesel kolesterol yüksekliği olanlarda şeker hastalığı riski artıyor mu?

1994-2014 yılları arasında Hollanda’da yapılan bu çalışmada 63,320 bireyin DNA incelemesi ailesel kolesterol yüksekliği için yapılmış.

Sonuçlar

Ailesel kolesterol yüksekliği olanlarda tip 2 şeker hastalığı prevalansı %1,75 bulunmuştur.

Bu kişilerin etkilenmemiş akrabalarında ise tip 2 şeker hastalığı %2,93 olarak tespit edilmiştir.

Yani kolesterolüm yüksek diye üzülmeyin, bu durum şeker hastalığı riskinizi azaltıyor.

Joost Besseling, et al. “Association Between Familial Hypercholesterolemia and Prevalence of Type 2 Diabetes Mellitus”. JAMA. 2015;313(10):1029-1036. doi:10.1001/jama.2015.1206.

İyi Haber: Ailesel Kolesterol Yüksekliği Şeker Hastalığını Engelliyor için yorumlar kapalı

Filed under Akciğer Hastalıkları

Tansiyon Tedavisinde Pancar Suyu: Leziz

Copyr

Copyr

Pancarın rengi muhteşem olduğu kadar, sağlığımızı koruyucu etkilerinin de bilimsel olarak ispatlanması güzel bir şey. Pancar kökünün tıbbi kullanımı antik Roma devrine uzanıyor: ateş ve kabızlıkta kullanılmış. Hipokrat da pancar yapraklarını yaranın yapışması için kullanırmış. Antik Romalılara göre pancar suyu afrodizyak özelliğe de sahip. Bir diğer şaşırtıcı özelliği ise sarımsağın kokusunu bastırması, yani mantınızı sarımsaklı yoğurtla yiyip üstüne pancar yerseniz sarımsak kokusu gittiği iddia ediliyor (denemek lazım).

Gelelim konumuza; tansiyon yüksekliği ciddi bir durum, yaş arttıkça da kaçınılmaz olarak artıyor; ancak insanların yarısı hastalığının farkında, farkında olanların sadece yarısı da kontrol altında. Nitratların tansiyon düşürücü özelliğinden dolayı biz hekimler tarafından kullanılmaktadır.

Geleneksel tansiyon düşürücü limonlu suyunun ne kadar etkinliğini olduğu bilinmese de şimdi bahsedeceğim çalışmada 68 tansiyon hastasının yarısına 4 hafta boyunca nitratlı pancar (kökü) suyu hergün 250mL (yaklaşık 1 su bardağı) içmeleri sağlanmış, diğer yarısına da nitratsız pancar (kökü) suyu aynı şekilde verilmiş. Bu çalışma çift kör olarak yapılmış; yani ne araştırmacılar, ne de hastalar nitratlı mı nitratsız mı pancar suyu içtiğini bilmemeleri sağlanmış. Bu çalışma dizaynı yanlı davranmanın engellenmesi için yapılmaktadır.

Sonuçlar

Hem hekimin yaptığı, hem hastanın evde yaptığı, hem de 24 saatlik tansiyon holterlerinde, nitratlı pancar suyu içenlerde tansiyon düşmektedir ( yaklaşık 8/4 mmHg). Endotelyal (damarın içini döşeyen hücreler) fonksiyon yaklaşık %20 iyileşmiş, atardamarda sertlik 0.59 m/s azalmıştır.

Buradan 2 sonuç çıkmaktadır: tansiyon hastaları nitratlı pancar (kökü) suyunu kullanabilir. Tansiyon düşüklüğü olanların da pancar suyu içerken dikkat etmeleri gerekir- tansiyonları daha da düşebilir.

Pancar kökünde oksalik asit olduğu, bunun da böbrek taşı yapabileceği de akılda tutulmalıdır.

Ayrıca pancar suyu içildikten sonra idrar rengi koyu çıkabilir, bu da normal bir durumdur (betaninden dolayı).

Vikas Kapil, et al. “Dietary Nitrate Provides Sustained Blood Pressure Lowering in Hypertensive Patients”. Hypertension, 2015; 65: 320-327

Tansiyon Tedavisinde Pancar Suyu: Leziz için yorumlar kapalı

Filed under Hipertansiyon