Berna komutanın kafası çok meşgul olduğundan, izin istediğimi dilekçeme imza attıktan sonra algılamıştı.
-“Berk” dediğinde bir anda irkildim.
-“Hemmreder, buyurun Berna Hanım”. Az kalsın emredersiniz komutanım diyecektim. Berna komutanın bakışları donuklaşmış, yüzü savaşta saldırı düzenine girmişti. Şahsen Berna Hanımın kanseri olmak istemezdim, o hücrelerin analarından emdikleri süt burunlarından gelecekti.
-“Telefonun açık olsun, 3 çaldırıştan önce cevap verir pozisyonda ol.”
-“Tabi ki Berna Hanım”
Ayvayı yediğimin resmiydi. 7/24 ben nasıl 3 çaldırışta telefonum açacaktım. Yani duşta olabilirdim, tuvalette olabilirdim. Acaba hiç tatile çıkmasam mı diye düşünmeye başladım.
-“Müdür kafayı takma, ben sana su sızdırmaz telefon kabı alırım sen merak etme. Ayrıca yeri de ayarladım. Kokomo Beach gibi bir yere götüreceğim seni (http://youtu.be/KNZVzIfJlY4)
-“Yavuz, emin misin burasının o müthiş sahil olduğuna?”
Yavuz bir haritaya bakıyor, bir de ıssız ve terk edilmiş kumsala bakıyordu. Buna anlam veremiyordu.
-“Şşşş, alooooo! Ağabeycim burası hayallerimizin kokomo kumsalı mı? Yoksa buraya kusmalı mı?”
Sanki Marsta keşif gezisi yapan “curiosity” gibiydik. NASA’dakiler ne hayallerle Marsa gitmişler, kırmızı marslıları görecek yerde taş toprakla yetinmek zorunda kalmışlardı. Biz ise rüzgârın kuruttuğu ıssız bir sahildeydik. Parti hayali kurarken Gobi çölüne düşmüş gibi olmuşduk.
-“Müdür, iyi tarafından bak, buradan bir arsa falan alırsak, ileride çok değerlenecek. Hem de ucuza kapatmış oluruz.”
-“Yavuz! Kafayı mı yedin?”
Yavuz, mükemmel bir sörf sahili bulduğunu düşünüyordu. Buna neden olan şeyde, bir belgeselde izlediği sörfçülerin bu tip ıssız kumsalları keşfetmeye çalışmalarıydı. Hâlbuki ben arada sörf yapıp, daha çok parti yapmak istiyordum.
-“Bak müdür, çadırı şuraya kuralım; çalılar da bizi en azından korur. Hem de süper eğlenceli bir macera olacağına eminim.”
-“Çilemse çekerim, kaderimse gülerim. Senden mi korkacağım Yavuz efendi” diye bağırdım.
Yavuz’la çadır kurmaya başladık. Çadır kurmak sanki çok basit bir şey gibi insan kafasında tezahür etse de, bir ton çubuk, nerenin neresi olduğu anlaşılamayan branda vardı.
-“Kardeş, bu yaban hayatı bize göre mi sence?”
-“Müdür, aç karna bir ton belgesel izledik seninle, tabi ki bize göre.”