Yavuz’un güçlü ve tok sesi tontonların göğüs kafeslerini rezonansa sokuyordu, bizim gibi sümsük stil takılan tiplerden böyle bir cevher çıktığına kendileri bile inanamıyordu. Ben de kendimce şarkıya eşlik ediyordum. Şarkı nihayetine erdiğinde sanki biz Mehmet Emminin yerinde değildik de La Scala’da Hacı Arif Beyin ser hanendesinde dünya prömiyerini yapıyor gibiydik. Her yanımızdan “Yaşa! Varol! Heyt be!” nidaları yankılanıyordu.
Yanaklarım bağırarak şarkı söylemekten yanmaya başlamıştı, hemen aklıma Dede Efendiden
ey büti nev eda
olmuşum müptela
aşıkım ben sana
iltifat et bana
geliverdi.
Sohbet, şarkılar uzayıp gidiyordu. Ama ben de aşırı yorulmuştum.
-“Çok keyifli bir gece geçirdik, sizlere teşekkür ediyoruz. Ancak 2 gecedir uykusuzuz, bizi mazur görün.” dedim.
Ayrılırken, tonton dayısının eşi bizi torunları Rana ile tanıştırdı.
Bu arada Rana’yla Yavuz arasında sanki bir yakınlık doğuyor gibiydi. Az önce Yavuz şarkı söylerken, Rana hem eğleniyor, hem de hayran gözlerle Yavuz’a bakıyordu. Bunu yakalamıştım.
Taksiyle pansiyona döndüğümüzde pek konuşacak halimiz kalmamıştı.
Ancak ben arkadaşımı kaybetmiştim, bunu hissedebiliyordum. Artık bu hayatta yalnız kalmıştım, hayat denilen acımasız dişliler arkadaşlığımızı yutmadan önce ilk ısırığını almıştı. İkinci ısırık genlerin uyum testiydi; bu check-pointden de geçtikten sonra ok yaydan çıkacaktı. Doğanın gücüne karşı koymak bu noktada da mümkün değildi. Bu durum benim başıma da gelebilirdi; belki de gelmeliydi.
Ama evrim tarafından çiğnenmiş (kanser olmuş) , teknoloji (kemoterapi) tarafından hayata tekrar tükürülmüş biriydim. Sonsuzluğu yakalayacak neyim kalmıştı? Boşluğun fark edilmemesi mümkün değildi, feromonların yokluğu eksikliğimin nişanıydı. Sonuçta kastre bir kedi değildim, duygusal hayatım hayvani içgüdülerin ötesindeydi. Yokluk, beni ve benim geleceğimi yok ediyordu.
Bu durumu da pek umursamıyor gibiydim. Bu da beni korkutuyordu. Tekrar edilebilirliğimin kaybı, egomu da kaybetmeme neden olmuştu. Neden bu dünyada olduğumu anlayamıyordum. Sanki bedenimi uzaktan görüyordum; yanındaki yatakta en yakın dostu uyurken, uyuyan Berk’in bedeni.