Evet, sevgili dostlar, biliyorsunuz şeker hastalığı bir enerji hastalığı. Şeker derken tip 2 şeker hastalığından bahsettiğimi de tekrar belirtmek isterim. Fazla enerji alıp, az enerji tüketirsek kademeli olarak da şeker hastalığına yaklaşmış oluyoruz. Peki, bu konunun depresyonla ne alakası var diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Nasıl yani sormadınız mı? Olsun yine de ben bu konuyu size anlatayım :)
Önce beynimizdeki ödül yolundan bahsetmem gerek: bu yol bizi hayatta tutan bir mekanizma, bu yol çalışmasa acımızdan ölürüz. Hiçbir işe dalıp yemek yemeyi unuttuğunuz oldu mu? İşte bu noktada ödül yolu devreye gire, bu yolu fırıncılar da sıklıkla kullanır. Mesela bir ramazan gibi fırına girdiğinzi zaman sıcak pidenizin kokusu sizi bir anda iftar sofrasının sıcak havasına sokar, keyifli anlarınızı, anacığınızın yaptığı yemekleri, aile sevgisini anımsatır. Bu duygular için 1 tane pide almak için geldiğiniz fırından 5 tane ile geri dönersiniz.
Bazen de bir alışveriş merkezine girdiğinizde, hiç aç değilken ve hiç de aklınızda yokken tarçınlı kurabiyenin enfes kokusu sizin ayaklarınızı altına uçan halı sererek dükkânın içine sokar (pastaneler, özellikle bu kokuyu yaymak için fırınlarının önüne vantilatör koyarlar).
Bu uçan halı ödül yoludur. Yemek yemeniz gerektiğini size hatırlatır ve bunu geçmiş anılarla da destekler. Yemek yediğiniz zaman da haz şoku verir. Bunu yapmasının nedeni bu davranışı tekrar etmenizi sağlamaktır, yoksa av peşinde koşmayız, tembel tembel oturup zayıflayarak ölürüz.
Ancak zaman değişti, artık yiyecek içecek bir tık ötemizde; ama mutluluk fersah fersah ötemizde. Mutluluğu yakalamak için yemek yediğimizde ödül yolu bize yine haz şoku verecektir. Bu yolu tekrar dürttüğümüzde, sistem kendini korumaya almak için daha az haz şoku verecektir. İşte bu nokta kırılma noktasıdır, ya aynı hazzı elde etmek için doz artışı yapacaksınız, ya da sağlıklı hayat geri döneceksiniz.
Matrix filminin kırmızı ve mavi hapı karşınızda, neydi replik hatırlayalım:
Morfeus : Ne olduğunu öğrenmek ister misin? Matrix her yerdedir. Etrafımızda. Şu anda bile, bu odada. Pencereden dışarı baktığında görürsün ya da televizyonu açtığında, işe gittiğinde hissedersin ya da kiliseye. Vergi öderken. Gerçeği görmemen için dünya, bir perde gibi önüne çekilmiş sanki.
Neo : Ne gerçeği?
Morfeus : Bir köle olduğun gerçeği Neo.
Sen de herkes gibi bir köle olarak doğdun.
Dokunamadığın tadamadığın ya da koklayamadığın bir hapishanedesin.
Beyninin içi bir hapishane. Ne yazık ki, Matrix’in ne olduğu kimseye anlatılamaz.
Bunu kendin görmek zorundasın.
Bu senin son şansın.
Bundan sonra, bir geri dönüş olmayacak.
Mavi hapı alırsan,
Bu hikaye sona erer, yatağında uyanırsın ve istediğin her neyse ona inanırsın.
Kırmızı hapı alırsan harikalar diyarında kalırsın.
Ben de sana tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm.
Unutma…
Sana vaat ettiğim tek şey gerçek. Fazlası değil…
Siz hangi hapı seçerdiniz? Neyse bugünlük bu kadar lakırdı yeter, bir sonraki yazıda devam edeceğim. Bir TV sunucu olarak : “Bizi izlemeye devam edin. Az sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz”
Sevgiler,