Parlak güneş vücudumu ısıtıyor, yaralarımı sarıyor, tükenmeye yakın beden enerjimi yeniden dolduruyordu. Kayığın bordasına vuran minik dalgalar, küçük prensin minik gezegeninden gelmiş gibi naif ve sevecen sesler çıkartıyordu. Parmaklarımı açarak hafif süratte giden kayığımızdan denize soktum, artık denizin saçlarını tarıyordum, parmaklarımın arasından denizanası kıvamında geçen su beni eğlendiriyordu. Bu durgun, basit hayatı sonsuza dek yaşabilirdim. Kendimi buraya ait hissediyordum. Tam bu sırada sırtımda ani bir soğukluk hissetim, sanki derim cızırdıyordu.
-“Osman abi durdur şu kayığı, şu Yavuz’a gününü göstereceğim.”
Osman abi gazı kestiğinde Yavuz’u kayıktan denize attım.
-“Bugünü anılarında Jack Sparrow’u neredeyse yakaladığınız gün olarak hatırlayacaksın. İmza Kaptan Jack Sparrow “ diye çığlık atıp Yavuz’un yanına bombalama atladım.
Osman abiyle hayat eğlenceliydi. O kadar denize girip çıkmıştık ki, açlıktan ölmek üzereydik.
-“Osman abi, yakınlarda lokanta var mı? Deli gibi açıktık”
Osman abinin bakışları manidardı.
-“Dur, bakalım gençler, şurada balıklar için ayırdığım ekmek var.”
Ekmek, kayığın tahtası sertliğine ulaşmıştı. Bunu parçalamak için güçlü çeneler ihtiyaç vardı.
-“Berk! Acımızdan gebereceğiz.”
-“Berk değil miço; bundan sonra Kaptan Berk!”
Dipte bol miktarda denizkestanesi vardı; bunları Osman abinin eldiveni ile toplayıp kayığın içine attım. Bir on dakika içerisinde 10 tane denizkestanesi yakalamıştım bile. Tabi ki etrafta daha fazla denizkestanesi vardı, ama bunların dişisi makbuldü. Onu da hem renginden, hem de üstünde yosun, taş parçası olmasından anlaşılıyordu.
Yavuz, şaşkınlık içinde bana bakıyordu, denizkestanelerinin üzerine basmadığınız sürece elinizde tutabiliyordunuz. Dünyanın en lezzetli yiyeceklerinden bir tanesi ilan edilse de, ayağına batanlar tarafından denizkestaneleri hep korkuyla yaklaşılan deniz canlılarıdır.
Denizkestanelerini çakıyla kırdıktan sonra, turuncu kısımları, bayat ekmeğimizle mide gönderdik. Osman abi ilk kez denizkestanesi yiyordu, o yüzden bir şaşkınlığı da vardı. Yavuz ise mest olmuş bir haldeydi.
-“Berk Kaptan, askerliği komando olarak yapmıştın değil mi?”
-“Tabi miçom, biz dağlarda yılanla falan besleniyorduk.”
Hava karamaya başlarken, biz de dönüşe geçmiştik. Akşam güneşinin turunculuğu, Ege’nin maviliğine göz kırpıyordu.