Doktor tam ağzını aralayıp kelimelere başlarken, bir çatırtı koptu ve adamcağız bir anda hızlı bir şekilde masanın altında kayboldu. Sanki vahşi bir timsah, nehirden geçen bir insana pusu kurmuş ve içine çekmiş gibi sesler geliyordu doktordan. Hepimizin ağzı dehşet içinde açık kalmıştı ki masanın kenarında doktorun elini görünce bir oh çektik.
-“ Evladım, neden öyle öküzün trene baktığı gibi bakıyorsun? Doktor Beye yardım eder misin hemen.”
Annem olayın şokunu atlatmış ve ihaleyi de bana çakmıştı. Düşen insanlar hem komik olur, hem de nedense utanırlar; bense her düştüğümde ilk önce kendime gülerim. Ama annemden daha fazla laf işitmemek için gülmemi zoraki bir şekilde tutarak doktora yardıma koştum. Adamcağızın canı yanmıştı ve muhtemelen mırıldanarak küfrediyordu.
-“Hocam nasılsınız? Size bir doktor çağıralım mı?” esprimi onkolog “He, he” deyip savuşturdu.
-“Evet, Berk Bey, raporlarınız harika; bundan sonra takip edeceğiz. İlk kontrolümüz 1 ay sonra kan tetkiki olacak”.
Şempanzeler gibi çığlık çığlığa gülmemek için kendimi zor tutuyordum; ağzı kapalı gülmeye güvercin gülmesi deniyordu; benimkisi, anne korkusu gülmesiydi. Hala düşüş anı aklıma geliyordu, bir anda doktor nasıl da sandalye tarafından yutulmuştu. Odadan çıkar çıkmaz anneme:
-“Nasıl düştü doktor” diye kahkaha atıp annemin yanaklarını sıkıştırdım.
Annemse, babama baktı:
-“Hep senin yüzünden oluyor bunlar, öyle gevşek yetiştirdin ki Berk’i. Bu oğlandan hiç ama hiç umudum yok.” dedi.
-“ Ya anne, çok önemli bir şey sormayı unuttum doktora. Bir dakika bekler misiniz beni?”
Kafamı pervazın arasından uzatıp doktora:
-“Kusura bakmayın hocam, denize girebilir miyim? Sörf yapabilir miyim?”
Doktor bana baktığında en kötü kâbusunun geri döndüğü izlenimini surat ifadesinde bir an görür gibi oldum.
-“Tabi ki, ancak güneşe fazla çıkmayın, cildiniz kemoterapiden dolayı hassastır. İyi tatiller diliyorum size.”
-“Hocam, kendinize iyi bakın, sağlam sandalyeye oturun.”