-“Paşam, geçmiş olsun.”
Yorgun bir halde kendimi kanepenin üzerine attım. Babam da hem kendine, hem de bana yaptığı Türk kahvesini getirdi ve yanıma oturdu. Konuşmaksızın geçen 15 dakika kafamdaki düşünceleri french press gibi basmış, berrak fikirlerle dolu bir dem ortaya çıkmıştı. Selanik göçmeni ve son derece sabırlı olan babam bu sürecimi başından sonua kadar sadece izlemiş ve açılmamı beklemişti.
-“Baba” dedim ve ağlamaya başladım. “Baba, korkuyorum.” Babam, daha da yanıma gelerek, kolunu omzuma attı ve ben de babamın omzuna başımı koyarak ağlamaya devam ettim. Ölmek için daha çok gençtim.
Sakin yaratılışımın babamdan geldiği hep söylenir. Zaten erkek çocuklar babalarını, kız çocuklar da annelerini rol modeli olarak belirlemezler mi? Annem gelene kadar babamla sessiz sessiz konuşurken, onun da ilk kez hafifçe korktuğunu ve bunu bana yansıtmamaya çalıştığını hissedebiliyordum. Böyle bir durumu kafama dikiş atılırken de hissetmiştim.
Annem eve geldiğinde, ev Cape Canaveral uzay üssüne dönmüştü; telefonlar durmamacısına çalıyor, teyzemler, dayımlar, amcamlar, hısım ve akraba nevi ma’aile matrix filminin yeşil ekranında sayı yağmurları gibi çeşitli doktor ve telefon numaralarını yağdırıyorlardı. Bu veri denizi içinde zaman zaman bitkisel tedavi ve benzeri alternatif tedavi kabarmaları oluyor ve bunlar annem tarafından sert bir şekilde bastırılıyordu. Saatler gece yarısına yaklaştığında alternatif isimler ikiye düşmüştü; ilki Cerrahpaşa’dan bir hocaydı, ikincisi Çapa’da bir hocaydı.
Ertesi günlerde her iki hocaya gittikten sonra, bir anda kendimi ameliyat edilmiş buldum. Çok sıkıntılı bir ameliyat olmamasına rağmen, bıçaklanmak hiç de hoş değildi. Yapılan ameliyata radikal orşiektomi deniyordu ve doktorun söylediğine göre kan tetkikinde alfa feto protein düzeyinin normal olması, bu kanserde seminom dışı bir özeliğin olmadığını gösteriyordu. Beta-human koryonik gonadotropin seviyem ise 40 mIU/mL’di. Bu seviye lenf nodu metastazı olma olasılığını gösteriyor demişti doktor. Testis kanseri ile ilgili okumaya başlamıştım. Bilmek benim için çok önemliydi, neyle mücadele edeceğimi anlamak zorundaydım. Korkularım nedeniyle zaten bir ton vakit kaybetmiştim.
Testis tümörlerinin genel olarak ikiye ayrıldığını okudum. Birincisi seminom dedikleri germ hücreli tümörler, ikinisi ise seminom dışı tümörlerdi. Bazen ikisi karışık da olabiliyordu. İlk grubun tedavisi ve tedaviye yanıtı daha iyiydi. İlk grupta kanda alfa feto protein artmıyordu. Tanı tabi ki çıkarılan parçanın incelenmesi ile konuluyordu. Benim durumumda enteresan olan şey kitlenin ağrılı olmasıydı, genellikle testis tümörleri ağrısız olur diye yazıyorlardı.
1 hafta sonra patoloji raporu geldiğinde, benim hastalığımın kanser olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştı, saf seminom. Şimdi de tümörün ne kadar yayıldığını bulmak gerekiyordu; bu nedenle hem akciğer, hem de tüm batın bilgisayarlı tomografisi çekilmesi gerekiyordu. Bakalım bunlarda neler çıkacaktı?