Annemi aramak için telefonumu açtığımda ekrandaki Elif’in resmi olan duvar kağıdı, cevapsız aramalar ve sms’lerden gözükmüyordu. Benim annem, edebiyat öğretmenidir, yıllarca Kadıköy Kız Lisesinde çalıştıktan sonra emekli oldu, şimdi de özel bir okulda çalışmaya devam ediyor. Pederin de Arçelik bayisi var, Kartal’da. Kardeşimle birlikte Kartal’da otururlar. Ben yol çok uzak bahanesiyle 2 yıldır Cihangir’de oturmaya başladım. Gerçekten de yolda geçen süreler hem uzundu, hem de komutanla çalışınca zaten servisi yakalamak da mümkün olmuyordu. Arabaya ve köprüye servet vereceğime, kiraya veririm diye düşünmüştüm. Ayrıca alemlere akmak da Cihangir’den kolay oluyordu.
-“Anne, nasılsın?”
-“İyiyim evladım, derse girmek üzereydim. Hayırdır? Bu saatlerde beni aramazdın. Fevkalade bir durum mu var?”
-“Anne, şimdi doktordan çıktım, ameliyat olmam gerekiyormuş.”
Kadıköy Kız Lisesinin verdiği disiplin ve bir ejderhanın burnundan çıkan alev kavuruculuğuyla “Çabuk buraya geliyorsun, çocuğum!” diyerek suratıma telefonu kapadı. Bu tip kızgınlık durumlarında, anneme, anne mi diyeyim, yoksa hocam mı diyeyim diye çok düşünürüm.
Karma olduktan eski keyfi kalmadı derdi annem. Çocukken, annemin okulan gittiğimde bir sürü kız öğrenci tarafından sıkıştırmak da inanılmaz gurur okşayıcı oluyordu. Bence de okul karma olduktan sonra keyfi kalmamıştı. Köklü olmaya çalışan okulların, aidiyet duygusunu arttırmak için marşları olurdu, bolşevik isyanı sırasında yazılan:
Milletin sinesinden doğan bir nur yuvası
Aydınlattı bir anda vatanda dört bucağı
Kadıköy Kız Lisesi o’nun sevgili adı
Kucaklar hepimizi sıcak güçlü kanadı
Gayesi gayemizdir, o da ilerlemektir
Dileğimiz herşeyde hep birinci gelmektir
Kadıköy Kız Lisesi o’nun sevgili adı
Kucaklar hepimizi sıcak güçlü kanadı
Bu güçlü kanat uzun süre aynı isimle çırpamayıp, isim değiştirmişti. Okulun bulunduğu konağın da enteresan bazı özellikleri vardı. Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesinin sembolü olan at heykeli bu konağın bahçesini süslerken, ailenin düştüğü maddi imkansızlıklar nedeniyle 1956’da satılmıştı. Değişimin gücüne hiçbir varlık karşı koyamıyordu; ben kendimdeki değişime nasıl karşı koyabilirdim?
Hastaneden çıktım, korku içinde arabama doğru yürümeye başladım. İçimdeki huzursuzluk, Mini Cooper’ımı ararken artıyordu, acaba diyordum içimden, bu da olabilir miydi? Sonunda kırmızı minimi gördüğümde içim rahatladı, arabam çekilmemişti. Ohh.