Ölmeyi Unutan Hücreler -3

-“Evet, aslında çocukluk arkadaşım ürolog.”

Ofisteki odama döndüğümde ilk yaptığım, interneti açıp “testis şişmesi nedir?” sorusunu aratmak oldu. Testisdeki en sık şişme yapan sebepler genellikle selim olanlardı, hidrosel gibi sıvı birikmesine bağlıydı. Ancak bende olan su dolu bir şişmeden ziyade serttlikti. Dolayısıyla bu durumun selim bir hadise olması sanki uzak bir olasılıktı. En iyisi daha fazla araştırma yapmadan bir hekime muayene olmak diye düşündüm. Az sonra telefon çaldı ve Yavuz bu akşam için arkadaşından randevu aldığını bana söyledi. Bu kadar korku içinde geçen zamandan sonra, en kötü olasılık bile belirsizlik ve korku içinde yaşamaktan iyidir diye düşündüm. Kimse beni bulmasın diye saklandığım kömür deposunun kapısı kendiliğinden kapanmış ve kendi kendime tuzağa düşmüştüm. Sonunda bir el beni kurtarmıştı ve ona müteşekkirdim.

Ofiste artık durmak istemiyordum, bir an önce hastaneye gidip eğrisiyle doğrusuyla ne olduğu anlamak istiyordum. Belki gittiğimde doktor, çürük bir dişin çekilmesi gibi nispeten basit bir tedavi önerir, ben de bu sıkıntıdan tek celsede boşanırdım, tazminat vermek zorunda da kalmazdım. Ofisin hemen yanındaki starbucksa gittim, çok sevdiğim caramel machiato sipariş verdim. İnsanlar ne kadar değişik gelmeye başlamıştı, kaç zaman zihnimin karanlık ve ürkütücü kömür deposunda mahsur kalmıştım? Machiatomu yudumlarken etrafımdaki insanlara bakıyordum, herkesin bir telaşı, türlü türlü endişeleri vardı: ben de onlardan biriydim, fakat şimdi gerçek bir sorunum vardı. Eski sorunlarımı düşündüm; hepsi palavradan ibaretti. Machiatom artık fazla gelmişti, fazla şekerliydi. Şeker kanser için kötüydü, sanki böyle birşeyler okumuş olmalıydım.

Aman Tanrım!!! Sakin olmalıyım. Neyse ne! Başa gelen çekilir diyerek kendimi sokağa attım, hızlıca yürüyüp o fikirden uzaklaşmalıydım.

Neden ben? Bu benim başıma gelmemeliydi. Ben ne kötülük yaptım ki? Ne günah işledim ki? Bu düşünceler beynimin içinde vınlıyordu ki, aklıma bir anda daha gerçek birşey geldi. Yüzüm bir anda utançla kızardı. İç çamaşırım ne alemdeydi? “F..k” dedim içimden, “hadi kanser oldum da rezil olmam da mı gerekiyordu?”. iPhone’umu hızlıca açtım, en yakın Marks and Spencer’ı bulmalıydım. Vakit daralıyordu, saat tiktakları da F1 arabasına binmişti. Allah kahretsin, son saatlerimi don aramakla geçireceğimi hiç tahmin etmezdim diye düşündüm.

Marks and Spencer’ın içine girdiğimde tamamen dezoryenteydim, yakında bulduğum eski ismiyle tezgahtar, yeni avatarıyla satış danışmanına, “don, ama acil doktor” diye gerzekçe birkaç kelime savurdum. Kelimelerimin gücüyle sarsılan satış danışmanı, “b şıkkı” diyiverdi. Herhalde üniversite sınavlarına hazırlanıyordu, ayakları sabahtan beri dikilmekten şişmiş genç. Ama ağzımdan çıkanlar neyse ki kafama buzlu bir şekilde dökülmüş ve o an nerede olduğu anlamıştım. İç çamaşırlarının olduğu bölgeyi kafamda hesaplayıp scud füzesi gibi fırladım. Önümdeki çeşitli chino pantolonların kısmen üzerinden atladıktan sonra hedefime varmıştım.

Hayat her zaman dallanıp budaklanan kararlardan oluşur, ben ise sorumluluktan hiç hoşlanmam. Keşke öyle bir durum olsa da hiç karar vermek zorunda kalmasam, ama ne mümkün. Hele basit bir külot almak için bile dünyanın en karışık çelişkisi ile karşı karşıya kalmayı da insan hiç beklemiyor. Beynimi alt üst eden muamma, tabi ki külotun rengi veya deseni değildi; bir alana bir bedava kampanyasıydı. Acaba ikinci paketi kullanacak kadar ömrüm olacak mıydı? Bu atıl bir yatırım olabilir miydi? Öldüğümde nasıl bilirdiniz sorusunun yanıtı: kredi kartında şu kadar borcu vardı müflis müteveffanın ama temiz adamdı miras olarak kullanılmamış bir paket don bıraktı mı olacaktı?

Reklam

Ölmeyi Unutan Hücreler -3 için yorumlar kapalı

Filed under Kanser, ustalık yolu

Yorumlar kapatıldı.