Sabah 2’ye doğru uyandığımda hala gördüğüm karabasının etkisindeydim. Önce üzerimdeki gömleği düğmelerini açmadan üzerimden sıyırdım, yatak çarşafı Pacman’e benzemiş, sanki beni yemeğe çalışıyor gibiydi. Kapı ve pencerenin kapalı olmasından dolayı odanın havası nefes, nem ve kemo karışımıyla koyulaşmıştı.
Rüyamda bir şilepin içindeydim, gökyüzünün rengi turuncuya yakındı, ancak gün doğumu muydu, gün batımı mıydı anlayamıyordum. Şilepin güvertesinden denizi göremiyordum, ama renklerin koyuluğu sanki deniz seviyesinde değil de yüksek rakımlı bir yerde olduğumuzu düşündürüyordu. Acaba Nuh’un gemisinde miydim? Bilinçaltım bana nasıl bir mesaj veriyordu? Ambar kapaklarından içeri baktığımda içerisi geniş bir boşluk gibi duruyordu, cebimden çıkardığım madeni parayı, derinliğinin ne olduğunu anlamak için atmayı düşündüm, ama peşimdeki adamlar mutlaka bu sesi duyardı. Peşimdeki kötü adamlar kimdi bilmiyordum. Bu ne biçim bir rüyaydı, onu da anlayamıyordum.
Kargo gemisi uçsuz bucaksız görünüyordu, güvertenin ortasından yukarı çıkan ters L şeklinde 4 tane vinç vardı. Geminin arka bölümünde bir kale gibi göğe doğru yükselen, tepesinde şahin yuvası görünümünde önü cam olan kaptan köşkünü gördüm. Belli belirsiz olan sürekli bir uğultu, makinaların çalıştığını ve geminin yol aldığını gösteriyordu. Görevim geminin ilerlemesini ve benim sonumu getirmesini engellemekti.
Giriş kapısından içeri girdiğimde makinanın uğultusu artık göğüs kafesimi de titreştirmeye başlamıştı. Makine dairesini bulmalıydım. Önümdeki kenarları yuvarlanmış gemi kapısının üzerinde “U.M.S Halinde Kapalı Tutun”. U.M.S. geminin adı mıydı? Muhtemelen bu kadar büyük geminin kontrolüyle ilgili birşeydi. İçerisi floresan ışıklarıyla aydınlanmış ölü renkli bir yerdi. Bu voleybol sahası büyüklüğündeki alanın ortasındaki boşlukta bulunan ve olduğum seviyeden dik bir merdivenle inilen silindir kafalarını görebiliyordum. Sessizce trabzanlara doğru yaklaşırken saçlarıma sert ve soğuk bir metalin değdiğini hissettim.
-“Senin bedenini ele geçirdik, şimdi de ruhunu ele geçireceğiz.”
Ellerimi havaya kaldırdım ve sol ayağımı ileri bir adım atıp, sağ ayağım ekseninde yavaşça arkama dönmeye başladım. Korkmuş ve titreyen bir sesle:
-“Ben sana ne kötülük ettim?” derken sağ ayağımı sol ayağım yanına koymuş ve kolunda yengeç dövmesi olan saldırganla karşı karşıya kalmıştık. Silahın namlu kısmında 6 harfi içinde lock yazısı, taktik silah Glock’un tehditi olduğumu anlamamı sağlamıştı. Bu silahın polimer yapısı sanılanın aksine metal detektörüne yakalanmasını engellemiyordu, sadece silahın daha hafif olmasını sağlıyordu.
Korkudan ağlarmış gibi yaparak kafamı aşağı eğerken, sol elimle saldırganın silahı tutan sağ elinin bileğini kavrayıp, sağ elimle parmaklarıyla bileği arasındaki bölgeyi tuttum. İşaret parmağımı saldırganın tetik üzerine tuttuğu parmağının üzerine koyup, namluyu yüzüne doğru çevirdim. Bu beklenmedik hareketim saldırganı afallatmıştı, ama bu yeterli değildi. Namluyu biraz daha dışarı alıp işaret parmağına bastırarak, kendine ateş etmesini sağladım. Glock’un güçlü sesi, makine dairesinde yankılanırken, sağ kulağında oluşan barotravma, saldırganın acıdan bayılmasına neden olmuştu. Kurşun ise metal duvardan sekip yukarı gitmişti.
Çıkan sesin diğer yengeçleri uyarması kaçınılmazdı, hızlıca yoluma devam ederek motor kontrol odasına vardım. Sağ tarafta gri renkli elektrik panoloarının üzerinde yeşil ve kırmızı renkli küçük lambalar yanıyordu. Bir kısım panellerde ampermetre, voltmetre gibi ölçüm cihazlarının zarif gösterge iğneleri mevcuttu. Burası aynı zamanda ofis gibi kullanılıyor olmalıydı; yerler orta hattı krem, her iki dış kenarı yeşil vinil kaplıydı. Sol tarafta üzerinde 2 tane bilgisayarın olduğu yaklaşık 7 metrelik bir kontrol paneli vardı. Tam karşıdaki duvarda yan yana duran üç beyaz tahtada “Görev: Sonsuzluk, Güç ve Kaos” yazıyordu. Buradan geminin ilerlemesini kalıcı olarak engellemem mümkün değildi. Başka bir şey bulmam lazımdı.
Bir kat aşağı indiğimde dar bir alanda karşıma yan yana dizilmiş dört tane imbik gördüm. Burada yoğun petrol ve yağ kokusu vardı. Her imbiğin etrafından borular ve vanalar çıkıyordu. Ana jeneratöre giden bu koridorda 2 tane yengeç belirmişti. 2 kişiyle nasıl mücadele edecektim? Neyse ki kontrollü rüya içindeyim diye düşündüm. Önde duran saldırganın boyu 1,90’a yakın olmalıydı, omuzlarının genişliği, boynunun orta kısmından başlayan üçgen tarzındaki gelişmiş kas hüzmesine bakarak bu adamın profesyonel güreşçilik geçmişinin olduğunu düşündüm. Sert bir kayaya çarpacak gibiydim, arkada duran adam bu izbanduta bakılınca daha cılız duruyordu. İki kişiyle mücadele ederken ilk önce en zayıf halkayı indirmek uygundu, ancak bu dar koridorda arkaya da geçmem mümkün değildi.