Ölmeyi Öğrenen Hücreler -8

Bu sesi bir yerden tanıyordum, sanki okulu kırmış ve müdür muavinine yakalanmış gibi kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Kaçsam mı dursam mı bilemiyordum, şapkamda görüşümü kapıyordu. Ayağa kalkarak hazır ola geçtim.

-“Doktor Hanım, esas siz burada ne yapıyorsunuz?”

Doktor hanım, kafasını yana çevirerek gözlerindeki yaşı hırkasının koluyla çaktırmadan silmeye çalıştı. Neden beni görünce doktor ağlamaya başlamıştı ki? Hiçbir şeye anlam veremiyordum. Ben kötü bir şey yapmamıştım ki.

-“Duygusal olarak zor zamanlar geçiriyorum. Kusura bakmayın. Adliyeden yeni çıktım ve kendimi burada buldum. Burası hep beni ferahlatır.”

Ayakta dikilmiş, otursam mı gitsem mi diye düşünürken, popomda bir temas hissettim. “Hananı!” nidasıyla kedi gibi arkaya zıpladım. “Abiciğim, köpeğine sahip olacaksın, sen çayını yudumlarken köpeğine bakacaksın.”

Huylanmış bir şekilde doktorun yanına kendimi fırlattım. Bir andan da paranoid bir şekilde hızlıca kafamı çevirip, köpeği kontrol ediyordum. “Sen git kendi sahibinin poposunu kokla, pis sapık golden retriever!” diye söylenip duruyordum.

Kendime geldiğimde Doktor Ayşe’nin gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. Bu sefer, ama gülmekten dolayı krize girmişti.

Karnımdan gelen bir kızgınlık kulaklarımın ucundan cızt, bızt elektrik kaçağı yaratıyordu, “ne gülüyorsun, şebek mi var karşında?” dememek için zor tutarken, hal ve tavırlarımın Medrano sirkine yakışır olduğunu farkettim.

-“Puhahaha!” diye vahşice gülmeye başladım, o sırada anırır gibi bir ses de çıkardığım için ikimizin de kahkası şiddetlendi.

-“Ben” diyordum, gülme krizi tekrar tetikleniyordu.

-“Köpek” diyordu, gülme şelalesi tekrar akıyordu. İkimizinde karnına kramplar giriyordu.

-“Vay vay vay, yüzünde güller açmış.”

-“Sabahı kış, öğleni yaz, benim güzel Türkiyem.”

-“Gel bir öp bakalım anneni.”

Annemi öptüğümde üstümdeki karabasan uzaklaşmış olduğunu hissediyordum. Penceremde güller açmıştı sanki.

-“Bizim Ayşe de çok düzgün bir kızmış. Acaba evli midir? Parmağında yüzük görmüş müydün Berk’ciğim?”

Ayşe mi desem, Doktor Ayşe mi desem ikileme düşmüştüm. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, ex kocası elektrik mühendisiydi, farklı bir dünyası vardı, özgürlüğüne düşkündü. Ayşe için aile demek çocuk sahibi olmakla demekti, ex koca da çocuğun kendi ayağına takılacak pranga olduğuna emindi. Temel fikir ayrılıkları bu yarıktan başlamış, daha derinlere ilerlemişti. Son nokta ise ev için biriktirdikleri para ile yeni bir offroad aracı almak istemesi olmuştu. Offroad aracı çok pahalı olmasa da, takım takım lastikleri, vinci, aracın modifikasyonu dyson elektrikli süpürgesi gibi az olan birikimlerini tüketiyordu. Ayrıca Ayşe, çamurda geçen, çiğnenmemiş patika hayatından da pek hazzetmiyordu. Yaban hayatı sırasını uzun ve yıpratıcı geçen ihtisas nöbetlerinde savuşturmuştu ve şimdi daha konforlu bir hayata geçmiş olmalıydım diye düşünüyordu. Ayrılma kararını kolay vermemişti, günlerce, gecelerce düşünmüş, aralarda da ağlamış, kendini suçlamıştı. Nihayetinde kararını verdiğinde Aytuğ’un tek sorusu “emin misin?” olmuş ve evden sadece Colombia montunu alarak ve bir daha geri dönmemecesine çıkmıştı. Bu beklenmedik durum Ayşe’yi hayal kırıklığına uğratmıştı, hâlbuki onca yılın hatırına ateşli bir kavga çıkacağına adı kadar emindi. Kendini değersizin de değersizi hissetmesi bunlara bağlıydı.

Reklam

Ölmeyi Öğrenen Hücreler -8 için yorumlar kapalı

Filed under ustalık yolu

Yorumlar kapatıldı.