İnsana dair ne varsa çok hoşuma gidiyor. Yaşanılan hayatlar, dünyaca ünlü bir rock starıysanız bile çileli olabiliyor. Hiçbir zaman Bruce Springsteen hayranı olmadım, ama otobiyografisi beni oldukça etkiledi ve gözüme çarpan kısımları sizlere yazayım istedim.
Springsteen’in hayatı ABD New Jersey’de 1949’da başlıyor, işçi bir babanın, sekreter annenin ilk çocuğu olarak fakir bir muhitte doğuyor. O zamanın geneline baktığınızda, Amerika’daki yaşam standartları günümüzden oldukça kötü. Ama Bruce’un babası ile ilgili ciddi sıkıntıları o zamanki yaşam standartlarından çok daha kötü: baba, evde onun dışındaki tek erkeğe, yani Bruce’a düşmanlık besliyor ve öfke dolu. Bu durum özellikle baba içki içtiğinden daha aşikâr hale geliyor. Ancak anne, baba ve Bruce arasında dengeleyici rol üstleniyor, çoğu zaman da babanın yanında yer alıyor. Bu travmatik yaşam Bruce 50 yaşına geldiğinde babasına paranoid şizofreni tanısı konulunca sona eriyor. Onca yıl psikiyatrik bir hastalığı olan bir insanla yaşamak çok zor, ama ilaçlarla baba normalleşiyor. Gençliğinde çok eğlenceli ve dans etmeyi sevdiği söylenen bir babayı , sürekli yalnız, düşüncelere dalmış, her zaman gergin, hayal kırıklığına uğramış, hiçbir zaman evde olmayan ve hiç dinlenmeyen bir adam olarak yaşayan bir çocuk. Trajik hayatlar şizofreninin tedavisi ile babanın yaşamının son yıllarında yatışıyor. Artık yürüyebileceği yolu kalmamış, Bruce’un hem düşmanı, hem de kahramanının ayaklarına bakıp onunla vedalaşması da kitabın en duygusal anlarından birisini oluşturuyor. Tanı konulmamış ve tedavi edilmemiş bir şizofren babayla yaşam, Bruce da ağır depresyon atakları şeklinde tezahür ediyor; bir nevi post travmatik stres bozukluğu yaşıyor.
Bir Star Olarak Baba Olmak
Turnedeyken kralsındır diyor Springsteen, evdeyken değilsindir. Eşi Patti sayesinde işinden çok çocuklarına zaman ayırmayı öğreniyor. Müziğin veya bir şarkının her zaman onu bekleyeceğini , ama ne yazık ki çocukların o an orada olsalar da bir süre sonra gideceklerini anlıyor.
Evde çocuklar babalarının büyük bir rock star olduğunu bilmeden yetişiyorlar, ta ki çocuklardan bir tanesinin favori grubu “Against Me!”nin konserine birlikte gidince, bas gitaristin kolunda Bruce’un resminin dövmesini görünceye kadar… O an Bruce kendinin oradaki en havalı baba gibi hissediyor.
Kendine Göre Sesinin Kalitesi
Bruce kendini ve güçlerini çok iyi tartan birisi: sesinin iyi bir ses olmadığını, çok güzel tonlar ve incelik içermediğini ve dinleyiciyi hiçbir zaman daha derinlere götüremeyeceğini biliyor. Sahnede olabilmek ve iletişim kurabilmek için bütün yeteneklerimi kullanmam gerekir diyor ve satın aldığınız şeyi size satabilmem için yazmam, düzenlemem, çalmam, gösteri yapmam ve evet, elimden geldiği kadar iyi şarkı söylemem gerekir diye devam ediyor.
İşinde iyi değil çok iyi olmak isteği ile çok çalışıyor ve sonunda istediği noktaya ulaşıyor.
Müzik grubunda hiç kimsenin asla “miş gibi” yapmasına müsaade etmiyor, bu yüzden ona patron lakabı takılıyor.
Bruce Springsteen’i yakından tanımak istiyorsanız mutlaka kitabını okuyun.
Bu yazıyı yazarken dinlediğim müziği dinleyin: https://youtu.be/aQMqWAiWPMs
Born to Run. Bruce Springsteen. Doğan Kitap 2018 ISBN 978-605-09-4680-2